Türkeş'in Mezarı'nı ziyaret ettiler... Hayatından kesitler veren bir demeç yayınladı

MHP Gölbaşı İlçe Başkanı Ersin Pehlivan ve Yönetim Kurulu Üyeleri MHP'nin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in vefatının 21. yılında Beştepe'deki anıtmezarında düzenlenen anma törenine katıldılar.   Düzenlenen anma töreni ardından Merhum Alparslan Türkeş'in hayatından kesitler veren bir demeç yayınlayan MHP Gölbaşı İlçe Başkanı Ersin Pehlivan: "Türk’ün kadim töresinin devamında emeği geçen, sadece Türk Dünyasında değil tüm İslam Dünyasında da sevilen, saygı duyulan, dâvâmızı siyasi alana taşıyan; partimizin Kurucu Genel Başkanı Başbuğ Alparslan Türkeş beyi vefatının 21. yıldönümünde minnetle anıyor, “Ülkücü olmak, çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil” derken bunu kendi hayatında da nasıl yaşadığından bahsetmek istiyoruz.    Tarih 3 Mayıs 1944… Türkün Türklüğün payidar kalacağı gerçeğini görmezden gelenlere inat Ankara’da yapılan nümayişte Türk Milliyetçisi, ülkü sahibi, vatan, millet ve devletin karşı karşıya kaldığı yabancı kaynaklardan beslenen tehlikeler karşısında susmaz ve gösterdikleri duruş tarihe altın harflerle kazınır. Bu duruş dosta cesaret veren, düşmana haddini bildiren, günübirlik menfaatleri uğruna yanlışlara göz yuman cenaha sessiz kalınmayacağını gösteren bozkurdun duruşudur. Bu nümayiş sonrasında “Öz yurdunda garip” ülkücü gençler bir bir tutuklanır. Vatan için bir tehlike gibi lanse edilen Türkçülük-Turancılık Dâvâsı başlar ve tabi onlarca Türkçünün çilesi… Tabutluklara atılırlar, terörist muamelesi görüp işkencelere tabi tutulurlar. Yine de vazgeçmezler dâvâlarından Atsız, Sançar, Serdengeçti, Togan,  Türkkan, Tevetoğlu, Tanyu, Okun ve birçokları. O tarihte genç bir astsubay olan Alparslan TÜRKEŞ bey vatan hainliği suçlamalarına karşı mahkemede  “Diğerleri gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanımı severim." diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.   Tarih 13 Kasım 1960… O tarihte Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir. Sürgünden yurduna ancak 23 Mart 1963’te döner.  Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adlı bir dernek kurar. Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder. 1968 Yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu haline getirerek "Komünist Devrim" için üssü haline koyarlar. Üniversiteler işgal altındadır. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler teşkilatlanmaya başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar. Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçlerdi bir şeylerin yani ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler. Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının Komünist çetelerce katledildiğini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır. 12 Eylül 1980 sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekânlardır. Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi'nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder. Hiç şüphe yok ki, bizim mücadele tarihimiz, Türklüğün zorlu mücadele tarihinin bir yansımasıdır. Zaferlerle ve başarılarla dolu sayfalar kadar, kederli, hüzünlü ve zorlu sayfalarımız da çoktur. Başbuğumuz Alparslan TÜRKEŞ gibi çektiğimiz çilenin şiddeti ne olursa olsun devletimize, milletimize, bize emanet değerlerimize sonsuza dek sahip çıkmaya devam edeceğiz. Bugün göstermiş olduğumuz duruş, yaptığımız hamleler de bunun en büyük göstergesidir." dedi.