Genç İşadamı İhsan Bahadır Ada; “Hani Milliyiz ya bu özenti kime? Biz ne ara bu hale geldik...”

Ada; “Komşunun cenazesi olsa ayıp olur diye sokakta ses yapılmazdı. Evlerde radyo televizyon açılmazdı. İnanın mahalle maçlarındaki heyecan Kadıköy’de yoktu. Gazoz kapağı... En lüks oyunların başında gelirdi ki önce emek harcayıp zemin hazırlanırdı. Para harcanıp çeşitli gazozlar içilirdi niye kapağı için. Ankara gazozu ile Kınık sodanın kapağı başa konurdu... Öyle protokol olacak illa. Taso hatırlarmısınız siz? Öyle her çocukta bulunmaz. Tasolu cipsler pahalı gelir. Ne taso müsabakaları hatırlarım ben sonu mahalle kavgasına dönüşen. Sonra anayasamız vardı bizim maç yasası. Topu patlatan parasını öder patlak top ikiye kesilir patlatan ve kalecisinin kafasına geçirilirdi. Bu kuralı ihlal eden bahçeye dalma saatinde dışlanır yüzlerce tasosu olsa bile itimat edilmezdi. Tek af yolu 5 katlı mikasa top alıp mahalle takımına hediye etmekti. Yakan top oyunu met oyunu semiiiiiih oyunu orda bi ay gördüm oyunu yüzük oyunu yağlı kayış hele unutamam fokkiri fikkiri yani yaklaşmışız kemeri bulmaya saklayan bağırıyor öyle. Ne güzel günlerdi hele maç sonrası bakkalın önünde gazoz içmek gibi hobiler. Ama ne oldu bize? Şimdi bloklarda oturuyoruz. Duble yollar büyük parklar devasa inşaatlar kuleler Ankara’nın ortasında ucube yapılar AVM’ler ve nice medeniyet denen tek dişi kalmış canavarın kirpikleri diyim. Yetişen nesile bir bakın kulağında kulaklık telefona bağlı ama Bluetooth ile ha kablo yok. Tabletler elde neslin yarısı gözünden hasta. Ne komşuluk ne arkadaşlık ne yarenlik kaldı. Yalan mı? Gelişiyoruz diye özümüzü yitirmedik mi? Çocuklarımızın arkadaşı yok. Önceden her binanın önünde mahalle dedikodu birliği temsilcisi bi teyze olurdu elinde çekirdek ya da iğne oyası peş peşe konuşan. Bu oluşumun ağzı birdi bide ha, evde kısır gününde o hafta kimin çekiştirileceği kararlaştırılır eyleme geçilirdi. Vallahi hasretiz. Her yer beton doldu beton. Her sokakta bi hengame.

Bedava ve zevkli olan bütün aktiviteler şuan parayla. Çocuklar top oynayacak hadi halı sahaya eeee saati para, Ne güzel yüzerdik deremizde, kanalda ve gölde. Bu ilçe gençlerinin % 90’ ı gölde öğrendi yüzmeyi öyle havuzlarımız yoktu senede bi kaç gün Tek havuzu o kadar. Şimdi git havuza yazıl parayla. Tornet vardı tornet kendi imalatımız. Şimdiki patenle kaykayla trend olarak ölümüne kapışırdı. %100 yerli ve mahalli taşıt. Gölbaşı’nda 25 yaş altına sorun o neymiş der hepsi. Öyle bi geliştik ki ne bisiklet sürecek yolumuz, ne maç yapacak boş arsamız, ne yakan top oynayacak boş meydanımız kaldı. Bazen sokaklara dikkat ediyorum yürürken seksek çizgisi varmı diye?  10 senedir göremiyorum ne ip atlayan ne de seksek oynayan çocukları. Allah aşkına bizim ilçe kültürümüzde zıpzıp zeplink ve adını telaffuzda güçlük çektiğimiz fart kirt oyunlar var mı? Bizim en milli oyunumuz “Depük”tür. Yani modern adıyla Futbol. Eee o da parayla. Dere boyunda iğde kokusunu hatırlayanlar burada mı? Tabi ki hayır. Artık iğdeler yok. Yüksek katlı bloklarımız var ve bahçeler Bahçelievler Mahallesi’nin sadece adında kaldı hamdolsun. Şafak Mahallesi şafağı açık gün batmaz mahalleydi. Şimdi balkonlardan 5 metre önündeki binanın balkonunu şafaklıyor millet çok şükür. Şimdi bunları neden paylaştım sizinle?

Gelelim meseleye; Kaynaşmayan bütünleşmeyen bir çocuklukla gelecekte ne kadar bütün kalınabilir? Birbirini tanımayan kapısını çalmayan onlarca aileyi istesen son model sistemli kulelerde oturtun. Ölsen komşun 3 gün sonra WhatsApp grubundan anca duyar şu zamanda.

Bu nesil 15-20 sene sonra devlet yönetecek. Halkını, kültürünü, örfünü tanımayan bir nesil. Bilgisayarın başında telefonun ucunda dünyayı takip eden ama yanı başındaki hemşerisinden sokağındaki yaşıtlarından hatta ailesinden habersiz bir nesil geliyor. Çocuklar şu yabancı filmlerde Hamburger yiyipte her şeyden memnun ağzının yanı mayonezli Amerikan bebelerine benzediler. Ağacın özü köküdür. Kök kuruduğu zaman önce tepedeki dallar kurur.

Mimari ve kültürel olarak modernleşiyoruz adı altında gösteriş ve şatafat, cahillikten kaynaklanan aşağılık kompleksini örtme çabasıdır. Medeniyet ve modernleşme ancak eğitimle okumakla ilimle bilimle olur. Aslına bakarsanız şaşalı yapılarda oturan lüks yaşantı süren o kadar çok cahil ve bağnaz var ki emin olun kerpiç evlerden çıkıp gelenler onlardan daha uygardır. Medeniyet adı altında Türk gençliği, halkı, nesli, örfü, adeti devşiriliyor. Devşirilince ne mi olur? Çanakkale, Sakarya, Anafartalar ruhu kaybolur. Nene hatun, Kara Fatma, Hasan Tahsin lafta kalır. Hacı Bektaş, Hüseyin Gazi, Hacı Bayram Unutulur. Saygı mevkilere, sevgi işine gelene olur. Devşirilince ne mi olur? Böyle bir gelecekle ancak kendini bilen köklerine bağlı muasır seviyedeki devletlerin işlettiği bir Anonim Şirketi’nin personeli olunur. Teknoloji çağına ve medeni zamana uymak için örf, adet, gelenek ve Devletin Milletin öz kültürünü terk etmeye lüzum yoktur. Devletin özü köyler ve mahallelerdir. Milletin özü ise bu yerleşkelerin yaşayanlarıdır. Temel zayıflarsa duvar çöker. Burası bir Amerika kasabası ya da Avrupa kenti değil halkı da Hans, George, Nicolas, Wilma, Sementa değildir. Burası öz ve öz Türk yurdu Ankara’dır. Gölbaşıdır.Halkı da Ahmet, Mehmet, Ali, Hüseyin, Ayşe, Fatma dır. Üzerinde durmak gerekir..!